''Edebiyat dünyasına şiirle giren Rıfat Ilgaz, şiirlerini “Yarenlik” (1943)ile “Sınıf” (1944) adlı kitaplarında toplar. İlk şiirlerinde “Mehmet Rifat”, mizah yazılarında ise “Stepne”ve “Remzi Işık” imzalarını kullanır. Yazdığı ilk şiir “Sevgilimin Mezarında” ismini taşır. Kastamonu’da çıkan “Nazikter” gazetesinde yayımlanır (27 Temmuz 1927). Bunu, “Güneş” dergisinde Mehmet Rifat imzasıyla yazdığı şiirleri izler. Ilgaz’ın belirttiğine göre, “Sevgilimin Mezarında” şiiri, Rıza Tevfik’in Tevfik Fikret için yazdığı “Kabr-i Fikret’i Ziyaret” adlı şiirinin sevgiliye dönüştürülmesinden ibarettir.
Rıfat Ilgaz, toplumcu ve gerçekçi bir şair ve yazar olarak, içinde bulunduğu çağın sorunlarının Marksist açıdan ele alınmasından yanadır. 1940 toplumcu kuşağına mensup bir şair olduğundan, Nâzım Hikmet doğrultusunda yeni, kişisel bir değişimin arayışı içerisindedir. Bu bağlamda, toplumsal yergi ve gülmeceyi öncelediği görülür. Ona göre, toplumcu-gerçekçi şiirin amacı, “Yapay sesler, tempolar aramak değil, çağının, uygarlığın geniş anlamda demokrasinin gereklerini yerine getirmek, ona insanca katkılarda bulunmaktır.” Şairlerin idealleri uğruna ölmeyi göze almaları gerektiğini, “Gidenleri Anlatıyorum” adlı şiirinde vurgular. “Açların boyun büktüğü memlekette /Kişi özgürlükten laf etmemeli” dizelerinden sonra, “Kişi ölecekse insanca ölmeli” der (Bütün Şiirleri, 2014, s.202).
“Sınıf” onun eserlerinde okullardaki sınıfın yanı sıra, toplumsal sınıfları da çağrıştıracak biçimde belirir. Onun şiirlerinde ana tema, insan ve toplumdur; Anadolu’dur. İlk şiir kitabı olan Yarenlik’te ve diğer kitaplarında, yokluk ve yoksulluk içinde yaşayan insanların yaşadıkları acıları, sıkıntıları dile getirir. “Ocak Katırı Alagöz”de (1987) toplumsal adaletsizlik ve eşitsizliklere karşı tavır sergiler. Toplumcu anlayışla şiirler yazan Ilgaz, şiirin bütün halka hitap etmesi gerektiğini düşünür. Onun şiir anlayışına göre, şiirde şekil, muhtevayı engellememeli, özü kavrayacak nitelikte olmalıdır. “Hababam Sınıfı” yaygın ölçüde bilinmekle birlikte, 1944 yılında yayımladığı “Sınıf” adlı şiir kitabıyla dikkatleri üzerinde toplar. Mahkûmiyetine neden olan şiirleri ve yazıları, onun şairlik yanını öne çıkarır.
Mizaha dayalı öykü, roman ve oyun türündeki eserleriyle de güçlü bir yazar olduğunu kanıtlar. Ilgaz’ın sanatçı kişiliğinde Cide’nin özel bir yeri vardır. Sözcük, deyim zenginliği ve ses uyumu bakımından doğduğu yerdeki Türkçeyi örnek alır ve orada öğrendiklerini dile getirmeye çalışır. Rıfat Ilgaz’ın anlayışına göre sanatçı, çevreyi ve toplumu kavrayabilecek bir düşünceye sahip olmalıdır. O, yerel hayatı ve halkın yaşantılarını gözlemlerine dayalı olarak aktarır. 1940 kuşağı şairleri arasında yer alan Ilgaz, estetik kadar dünya görüşüne yer veren, işçi sınıfının sorunlarını önceleyen bir anlayışa sahiptir.
Çocuklara önem veren şair, “Okutma Üzerine” adlı şiirinde,“SINIF’ın ozanıyım mimli,/ HABABAM SINIFI’ nın yazarıyım ünlü./ Kim ne derse desin,/ Çocuklar için yazdım hep.” der (Bütün Şiirleri,2014,s.286) . 1940 sonrası şiirlerinde ölçü ve uyak gibi bağlayıcı kuralların dışına çıkar, halk deyimlerinden yararlanır, yalın bir dille toplumcu şiirin takipçisi olur; böylece toplumcu-gerçekçi şairler kategorisinde yerini alır. Şiirde “Her şey açık açık söylenmelidir” ilkesine bağlı kalır. “Türkçemiz” şiirinde, “Her sözün en güzeli Türkçemizde” diyerek dilimizin güzel olduğunu vurgular (Bütün Şiirleri, 2014, s.287). 1940 yılına kadar yazmış olduğu şiirlerinde duygusallık, 1940 sonrasında ise toplumsal gerçekçilik belirginlik kazanır. Anlatımcı üslûptan imgeye doğru bir geçiş sergilemeye başladığı gözlenir.
“Sınıf” adlı şiir kitabından sonra yayımladığı “Yaşadıkça” (1947) adlı kitabı Eylül 1948’de Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılır. “Yarenlik” teki muhalefet anlayışı, “Sınıf”ta ve “Yaşadıkça” da daha belirgin bir biçimde ortaya çıkar. “Yeryüzü, Beraber” ve “Kaynak” dergilerinde şiirler yazar; bunları “Devam” (1953) ve “Üsküdar’da Sabah Oldu” (1954) şiir kitaplarında toplar. Ancak bu iki kitabındaki şiirler, öncekilere nazaran söyleyiş ve içerik açısından sönük kalırlar. Buna rağmen, şiir çalışmalarını sürdüren şair, “Soluk Soluğa” (1962), “Karakılçık” (1969), “Uzak Değil” (1971), “Güvercinim Uyur mu?” (1974), “Kulağımız Kirişte” (1983) adlı şiir kitaplarında da beklenen etkileyici gücü yakalayamaz. Eleştirmenlerce şairliğinden çok yazarlığı öne çıkarılır; mizah ve oyun kitapları ile adından söz ettirir.
Rıfat Ilgaz, şiirleri dışında yazılarıyla -nesir dalındaki eserleriyle- üne kavuşur. “Yürüyüş” (1940-1943)’teki yazıları toplumcu-gerçekçi çizgide devam eder. “Markopaşa”da mizaha yönelir. “Malûm Paşa, Merhum Paşa, Hür Marko Paşa, Adem Baba, Dolmuş” ve “Taş” dergilerinde muhalif nitelikli yazılarını yayımlar. “Dolmuş”ta (1957) “Stepne” takma adıyla, “Hababam Sınıfı” ve “Bizim Koğuş” tefrikaları büyük ilgi görür. “Tan” gazetesinde (1952-1960) musahhih (düzeltmen) olarak çalışır. İmzasız yazılar yazar, röportajlar yapar. “Demokrat İzmir (1961), Akbaba (1963), Vatan, May, Türk Solu” dergi ve gazetelerinde fıkra, şiir ve mizah yazılarıyla görülür. “Vatan” gazetesinde “Pazar Yazıları” yayımlanır. Yazara göre, “Fıkra, kişisel, öznel olduğu kertede yazarını okuyucuya yaklaştırır”; “Fıkra yazarlığı, haber alma, haber yayma araçlarından yararlanarak olayların arkalarında gizlenen gerçeklerin gün ışığına çıkarılması sanatıdır.” Hababam Sınıfı” (1957) romanıyla edebiyat tarihine mal olan Rıfat Ilgaz, bu çerçevedeki çalışmaları ile üne kavuşur. “Hababam Sınıfı (1967), Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı” (1971) oyunları büyük ilgi ile karşılanır.
1968’de romana yönelen Rıfat Ilgaz, “Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş Meşrutiyet Kıraathanesi, Pijamalılar” gibi mizah romanlarıyla tanınır. “Karadenizin Kıyıcığında, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Yıldız Karayel” adlı romanları ile de bilinir. O; romanların köy, kent, mizah, anı gibi sınıflandırılmasına karşıdır; romanın bir bütün olarak algılanmasından yanadır. Yazarın kendine özgü dili ve sözlüğü olması gerektiğine inanır. Romanda geçen her kişinin yetişip gelişmesi, dünya görüşü, insan anlayışı doğrultusunda bir anlatı biçiminin geliştirilmesini savunur. O, romanlarında toplumdaki sosyal adaletsizlik, gerilik, yoksulluk üzerinde yoğunlaşırken, sanatın toplum için yapılması gerektiğinin altını çizer. Onun romanlarında çatışmalar dikkat çeker. Sözgelimi “Karadenizin Kıyıcığında” ve “Yıldız Karayel”de halk ile ağa çatışması; “Karartma Geceleri” ve “Meşrutiyet Kıraathanesi”nde kişi ve düzen ekseninde çatışmalar görülür. Yazar, “Yıldız Karayel” romanında, Karadeniz’in sol kanadını anlatır. Yirmi altı bölümden oluşan “Karadenizin Kıyıcığında” romanı, yörenin fındık tarımı üzerinde yoğunlaşır. Hamit, açma yaparak toprak sahibi olmayı tasarlar. Ahmet’i de bu işe inandırır. Açılan alanda yangın çıkar. Hacı Dursun’un fidanları zarar görür. Hacı, bu durumdan yararlanarak açmaları kendi üstüne geçirtir. Böylece köylülerle arasında çatışma başlar. Jandarmalar, Ahmet’i götürmek isterler, halk buna izin vermez; çatışma çıkar, Ahmet tutuklanır. Böylece Ahmet tiplemesi, köylünün haksızlığa karşı direnişini simgeler. (Karadenizin Kıyıcığında, İstanbul 2007, 334 s.).
Yazar, hikâye ve romanlarında yaşadıklarından ve çevresinde gözlediklerinden geniş ölçüde yararlanır. Örneğin, “Karartma Geceleri”, kendi hayatından izler taşıyan bir anı romanıdır; “Sarı Yazma” romanı da yazar anlatıcının çocukluk yıllarından kesitler sunar. “Pijamalılar” da bir verem hastasının hastanede karşılaştığı olumsuzlukları, “Meşrutiyet Kıraathanesi”nde emekli ve çalışan insanlar arasındaki günlük olayları; “Apartıman Çocukları’nda” ev sahibi ile kiracıları arasında geçen çatışmaları dile getirir. Sosyal hayatın çarpık yanları irdelenir. Onu üne kavuşturan “Hababam Sınıfı” nda gülmece unsuru öne çıkarken, eğitim sistemindeki “kopya, ezber ve uydurma saygının” yergisi yapılır ve düşünce merkeze oturtulur. Rıfat Ilgaz’a göre roman, “yaşananın bir birikimi ve tortusudur”, “sanatın gerçeği, yaşamın gerçeği değildir.” Sanatçının halkıyla iç içe yaşaması, gücünü ve kaynağını halktan alması gerektiğine inanır.
Rıfat Ilgaz, eğitimci yazar olarak -1979 Dünya Çocuk Yılı nedeniyle- çocuklara yönelik romanlar da kaleme almıştır. Bu romanlarda sevgi, kardeşlik, barış, yardımlaşma, kararlılık gibi konular işlenmiştir. “Bacaksızın Başından Geçenler” serisi, “Bacaksız Bahri” merkezli dizi romanların (Bacaksız Kamyon Sürücüsü, Bacaksız Sigara Kaçakçısı, Bacaksız Okulda, Bacaksız Paralı Atlet, Bacaksız Tatil Köyünde) yanı sıra, “Cankurtaran Yılmaz, Kumdan Betona, Küçükçekmece Okyanusu” ve “Öksüz Civciv” romanları, çocukların severek okudukları romanlar arasında yer alırlar.
R. Ilgaz’a göre tiyatro eseri; hikâye, roman ve şiir kadar toplumcu, halkçı, ulusçu ve devrimci olmak zorundadır. Roman olarak 1957 yılında yayımlanan “Hababam Sınıfı”, beraberinde üç oyunu getirir. Tiyatro oyunları “Hababam Sınıfı (1966); Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1971), Hababam Sınıfı Uyanıyor (1972) ve Hababam Sınıfı Baskını” (1972) olarak karşımıza çıkar. Böylece bu oyunlarda geçen İnek Şaban, Kalem Şakir, Güdük Necmi, Tulum Hayri, Vakvak Rıza, Kel Hayri ve Hafize Ana gibi isimler hafızalarda canlılığını hâlâ korumaktadır.''
R. Ilgaz’a göre tiyatro eseri; hikâye, roman ve şiir kadar toplumcu, halkçı, ulusçu ve devrimci olmak zorundadır. Roman olarak 1957 yılında yayımlanan “Hababam Sınıfı”, beraberinde üç oyunu getirir. Tiyatro oyunları “Hababam Sınıfı (1966); Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1971), Hababam Sınıfı Uyanıyor (1972) ve Hababam Sınıfı Baskını” (1972) olarak karşımıza çıkar. Böylece bu oyunlarda geçen İnek Şaban, Kalem Şakir, Güdük Necmi, Tulum Hayri, Vakvak Rıza, Kel Hayri ve Hafize Ana gibi isimler hafızalarda canlılığını hâlâ korumaktadır.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder