40 KUŞAĞI ŞAİRLERİNDEN AHMED ARİF VE ŞİİRİ...
''...Ahmed Arif, Niyazi Akıncıoğlu şiirindeki yerel söyleyişleri daha da ileri götürerek kendi şiirini daha imkânlı bir alana açıyor.
Ahmed Arif, bilindiği gibi, ilk kitabından sonra çok az şiir kaleme aldı ve bu şiirleri yayımlatma konusunda hasis davrandı. Akıncıoğlu da bu konuda Arif’le aynı paralelliktedir. Ölümüne değin birkaç dergide görülür ama kitap yayımlama konusunda aynı hasisliği o da gösterir. Zaten Ahmed Arif’in tek bir kitapta kalmış olan şiirleri o dönemin politik atmosferinde başat rolü çoktan almıştır. Dönem, Ahmed Arif ve şiirinin öne çıktığı bir dönemdir. Her ne kadar Ahmed Arif’in adını açıkça yazmasa da, Mehmed Kemâl de benzer bir noktaya değinerek: “Niyazi Akıncıoğlu’dan sonra üne kavuşmuş birçok şair, bilerek bilmeyerek, onun geliştirdiği şiir dilinden yararlanmıştır” demektedir. Mehmed Kemâl açıkça yazmasa da sözü edilen kuşağın en ünlü şairi Ahmed Arif’tir. Benzer bir “önce gelen/sonra gelen” ayrımına Asım Bezirci’nin yazdıklarında da rastlarız: “Akıncıoğlu -Nâzım’dan sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmed Arif’ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir”. İki şair arasındaki benzerliğe sıklıkla vurgu yapılır ama bu benzerlik bir türlü açık bir şekilde dile getirilmez. Öte yandan, iki şair arasındaki benzerlikler bunlarla da kalmaz.
Benzerlik sadece şiirde değil
Niyazi Akıncıoğlu da tıpkı Ahmed Arif gibi kısa bir mahpusluk hayatı yaşar. O da tıpkı Ahmed Arif gibi, bu olaydan sonra uzun bir suskunluk dönemine girer ve uzunca bir süre şiir yazmaz. Öldükten sonra, ondan şiir isteyen ama hepsi cevapsız kalan birçok derginin editörüne ait mektuplar bulunur arşivinde. Yine de, Akıncıoğlu’nun neden az yazdığı, az yayımladığı, kitap çıkarmaktan uzak durduğu ve tıpkı Ahmed Arif gibi neden tek bir kitaba yazgılı kaldığı konusunda bir fikre sahip değiliz. Bunun altında birtakım başka nedenler olabileceği gibi, kişisel bir hüsran da yatabilir. Ama nihayetinde iki şair arasında sadece şiirsel bir benzerlik yoktur. Aynı ideolojik konumlanış, mahpusluk deneyimi, peşinden gelen küskünlükler, tek bir kitapla yetinme gibi özellikler iki şairi ortak bir zeminde buluşturmuş olabilir.
iki şair arasında bir “intihal” meselesinden çok, ama tek başına “esinlenme” de diyemeyeceğimiz bir ilişki var gibidir. Bir şair, başka bir şairin temalarını, söyleyiş biçimini, daha eski bir ifadeyle “havası”nı alarak daha güçlü bir sesin içine taşımış, başka bir şairdeki zayıf bir izleği kendi şiirine güçlü bir şekilde taşıma çabasında bulunmuş gibidir. Edebiyat tarihinde bunun sayısız örneğine rastlarız. Bir başkasına ait dize veya düşünüş, biçimlerden esinlenmek, bu biçimleri geliştirmek, daha yetkin bir düzeye taşımak edebiyat için bir kazanç olarak da yorumlanabilir kuşkusuz. Öte yandan, edebiyat tarihinin: Harold Bloom’un ifadesiyle, “bir şairin başka bir şairin doğmasına” nasıl yardım ettiğini de görmesi gerek kanımca.''
ÖMER ÖZDEMİR
''...Ahmed Arif, Niyazi Akıncıoğlu şiirindeki yerel söyleyişleri daha da ileri götürerek kendi şiirini daha imkânlı bir alana açıyor.
Ahmed Arif, bilindiği gibi, ilk kitabından sonra çok az şiir kaleme aldı ve bu şiirleri yayımlatma konusunda hasis davrandı. Akıncıoğlu da bu konuda Arif’le aynı paralelliktedir. Ölümüne değin birkaç dergide görülür ama kitap yayımlama konusunda aynı hasisliği o da gösterir. Zaten Ahmed Arif’in tek bir kitapta kalmış olan şiirleri o dönemin politik atmosferinde başat rolü çoktan almıştır. Dönem, Ahmed Arif ve şiirinin öne çıktığı bir dönemdir. Her ne kadar Ahmed Arif’in adını açıkça yazmasa da, Mehmed Kemâl de benzer bir noktaya değinerek: “Niyazi Akıncıoğlu’dan sonra üne kavuşmuş birçok şair, bilerek bilmeyerek, onun geliştirdiği şiir dilinden yararlanmıştır” demektedir. Mehmed Kemâl açıkça yazmasa da sözü edilen kuşağın en ünlü şairi Ahmed Arif’tir. Benzer bir “önce gelen/sonra gelen” ayrımına Asım Bezirci’nin yazdıklarında da rastlarız: “Akıncıoğlu -Nâzım’dan sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmed Arif’ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir”. İki şair arasındaki benzerliğe sıklıkla vurgu yapılır ama bu benzerlik bir türlü açık bir şekilde dile getirilmez. Öte yandan, iki şair arasındaki benzerlikler bunlarla da kalmaz.
Benzerlik sadece şiirde değil
Niyazi Akıncıoğlu da tıpkı Ahmed Arif gibi kısa bir mahpusluk hayatı yaşar. O da tıpkı Ahmed Arif gibi, bu olaydan sonra uzun bir suskunluk dönemine girer ve uzunca bir süre şiir yazmaz. Öldükten sonra, ondan şiir isteyen ama hepsi cevapsız kalan birçok derginin editörüne ait mektuplar bulunur arşivinde. Yine de, Akıncıoğlu’nun neden az yazdığı, az yayımladığı, kitap çıkarmaktan uzak durduğu ve tıpkı Ahmed Arif gibi neden tek bir kitaba yazgılı kaldığı konusunda bir fikre sahip değiliz. Bunun altında birtakım başka nedenler olabileceği gibi, kişisel bir hüsran da yatabilir. Ama nihayetinde iki şair arasında sadece şiirsel bir benzerlik yoktur. Aynı ideolojik konumlanış, mahpusluk deneyimi, peşinden gelen küskünlükler, tek bir kitapla yetinme gibi özellikler iki şairi ortak bir zeminde buluşturmuş olabilir.
iki şair arasında bir “intihal” meselesinden çok, ama tek başına “esinlenme” de diyemeyeceğimiz bir ilişki var gibidir. Bir şair, başka bir şairin temalarını, söyleyiş biçimini, daha eski bir ifadeyle “havası”nı alarak daha güçlü bir sesin içine taşımış, başka bir şairdeki zayıf bir izleği kendi şiirine güçlü bir şekilde taşıma çabasında bulunmuş gibidir. Edebiyat tarihinde bunun sayısız örneğine rastlarız. Bir başkasına ait dize veya düşünüş, biçimlerden esinlenmek, bu biçimleri geliştirmek, daha yetkin bir düzeye taşımak edebiyat için bir kazanç olarak da yorumlanabilir kuşkusuz. Öte yandan, edebiyat tarihinin: Harold Bloom’un ifadesiyle, “bir şairin başka bir şairin doğmasına” nasıl yardım ettiğini de görmesi gerek kanımca.''
ÖMER ÖZDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder