40 KUŞAĞI ŞAİRLERİNDEN; A.KADİR



''A. Kadir; Kara Harp Okulu'ndan, Nâzım Hikmet'in şiirlerini okuduğu, çoğalttığı, ezberlediği için, hayranı olduğu büyük şairle birlikte aynı davaya sokularak atılır. Yoksul bir halk çocuğu olan A. Kadir, 11 ay cezaevinde kalacaktır. Askerliğini Diyarbakır içinde olmak üzere çeşitli illerde yazıcı olarak yapar. Söyleşisinde sürekli taklit ettiği, neredeyse aynı şiirleri yazdığı için eleştirildiği Nâzım Hikmet'le farkını şöyle açıklar: “Nâzım halkına şair olarak bakar. Oysa ben, askerin arasında bir şair olarak yaşamadım, bir asker gibi yaşadım.”
Hiçbir zaman Nâzım Hikmet'e ve onun şiirine olan hayranlığını inkâr etmeyecektir.
. A. Kadir başta olmak üzere 40 kuşağı; devrimci asker, devrimci öğretmen, devrimci taksici, devrimci ayakkabıcı, devrimci 'mussahhih'tir; sonra da şair. Şiirleri ve yazdıkları, yaşamın bir “gerçeğine” denk gelmelidir. Sürekli aç kalmak tehdidiyle karşı karşıya yaşadığı “sürgün” yıllarını yaşamış, döndüğünde yine her kapı yüzüne kapandığından, “Bu patron ne kadar alçak olursa olsun, ucuza ve en iyi çalışan adamını polis baskısına rağmen işten atmaz” diyerek, üç kuruşa bulduğu düzeltmenlik işleriyle geçinmeye çalışan A. Kadir ne yazacaktır; elbette Terzi Âdem'i, Berber Ali'yi, dikimaneden Emine Teyze'yi ve Makbule'yi, Cibali sigara fabrikasının tütün emekçisi kadın işçilerini... Ama 40 kuşağı nasıl sadece düzeltmen, öğretmen, terzi değilse, anlattıkları insanlar da, Garip'in yüzeysel biçimde anlattığı, küçük orta sınıf sade insanları değildir. Onlar; Garip gibi insanın yaşantısını, acısını, çelişkilerini hafifsemez, gösterip kaçmaz. Kaçamazlar; çünkü o yaşamın bir parçasıdırlar; topluma şair olarak yaklaşmazlar.
Sadece kültürel ve bire bir tanık oldukları hayat değil, evrensel anlamda bütün insanlık ve acıları onların ilgi odağıdır. Unutmayalım, onların yazmaya başladıkları dönemde insanlık İkinci Dünya Savaşı'na doğru evrilmekte, faşizm yükselmektedir. Şiirlerini geliştirip yayımlamaya başladıkları dönemdeyse artık dünya büyük savaşla yanıp kavrulmaktadır.
A. Kadir'in ve kuşağının şair olarak elindeki kıt kaynaklarla sanatın estetiğine yönelik gözlerini Sovyetler'e çevirmesinden daha doğal bir şey yoktur. Ancak bugün bile genel anlamda kaynakların çevirisinin hali ortadayken, o dönem koşullarında -kütüphanelerden Rusça sözcükler bile toplatılırken- 40 kuşağı şairlerinin nasıl bir çıkmaz içinde olduğunu düşünmek çok zor olmasa gerek. Belki de tek kaynakları Nâzım Hikmet'tir. O; bütün birikimiyle elinden geldiğince onları gerçekçi şiirin biçim ve öz nitelikleriyle ilgili bilgilendirmeye çalışır ve o koşullarda bile “en iyisi” ortaya çıkar. O en iyilerin biri de şiirde A. Kadir'dir.
Bütün bu kısıtlılık içinde elbette kavramlar da birbirine girer, yanlış çevrilir, yanlış anlaşılır, dolayısıyla her şey biraz el yordamıyla yürümektedir. Bu 40 kuşağının “toplumcu gerçekçi” olarak adlandırılmasına, anılmasına yol açar, buna kendilerinin bir itirazı olmayacaktır.
''İnişte, yokuşta, ekmek parasında
İki oğlum var, Mehmet’le Ali
Gönlümde bir dünya, pamuk gibi…''
A.Kadir ya da tam adıyla İbrahim Abdülkadir Meriçboyu, 1940 kuşağının toplumcu-gerçekçi ve çileli şairlerinden biridir. Şiirlerinin yanı sıra yaptığı çeviri çalışmalarıyla Dünya edebiyatının, edebiyatımızda tanınmasına büyük katkıda bulunmuştur.''

Hiç yorum yok: